25-24.4.1984
Sevgili Kardeşim,
Lorca’nın ülkesinden, İspanya’dan bir zarf
geldi, ama hoş gelmedi boş geldi...Düzensiz yırtılmış da olsa hiç olmazsa
mektuplar elime geçerdi. Bu kez öyle olmadı. Ama neden? Oysa bir güzel kartı
süsleyen hasret duygularınla imcelmiş mısra düzeyindeki bir iki satırına
hasrettim!... Öteki kartın hep karşımda durur. Hani şu peynir sunan...İspanya
kartpostalını yanına iliştirirdim. İyi saatteleri rahatsız eden kart değil
elbet. Zarf boş çıkınca bir tuhaf oldum. Bakıldı, kontrol edildikten sonra
konuldu sanıldı, unutuldu mu? Umarım öyledir. Yani sözün gelimi...Boş bir
zarfla karşılaşınca insan bir tuhaf oluyor... Yepyeni, kanatıcı, acıtıcı bir
duygu. Çiğnenen sadece papatyalar ve çocuklarımızın uykuları değil görüyorsun,
mektuplarımız da.....Dostoyevski’nin ünlü sözünü anımsadım: “İnsanoğlu alışan
hayvandır” Büyük bir gerçekliği barındırır. Ama, kimden geldiği belli boş bir
zarfla karşılaşma duygusuna alışacağımı sanmıyorum. Kederle, acıyla morarıp
kaldım.
Paris’ten gelen bir mektuba yanıt
yazmıştım. Kardeşim, kardeşin aldı mı bilemiyorum?
Ben iyiyim. Yalnız bu
günlerde hayra alamet olmıyan gelişmeler var. Bilemiyorum. Hakkımda üzücü bir
haber de gelebilir... Umarım tahminim yanlış çıkar. Bir sezgi...Öyle bir şey
olursa yazılmış hazır bir mektup size ulaşacak. Yani umursadığım da yok. Elin
kolun bağlı bir şey yapamamanın getirdiği azaplı-gazaplı duygu daha az tahripkâr
değil. Yanındaki kardeşine-Kardeşime içerdeyken, bu işin tek avuntusu: Daha
güzel türküler söylemek demiştim.
Kadılar müftüler fetva
yazarsa
İşte kemend işte boynum
asarsa
İşte hançer, işte kellem
keserse
Dönen dönsün ben dönmezem
yolumdan
Selam eder gözlerinden-Gözlerinizden
öperim. Elime geçecek kartlarını, satırlarını beklerim. Bu mektubumu alıp
almadığını bilmek isterim. Gecikmezsen, bir iki satır yazarsan sevinirim.
En az iki satırlı iyilik, sağlık haberinizi
bildiren kart bekliyorum.
“Şafak söktü yine
Sunam
uyanmaz
Hasret çeken gönül
Derde dayanmaz” H.TÜRKÜSÜ
Sevgi
Hasret !
Hasret
Sevgi !
SEVGİHASRETTTTTT!....
Nihat Behram’ın mektuba ilişkin notu:
Mektup Nisan 1984
tarihli. Kanlı karanlık 12 Eylül Dönemi. Sevgili yurdum ve sevgili dostlarımdan
uzakta sürgünde olduğum yıllar. O zaman internet, cep telefonu vb yok.
Haberleşme aracı mektup. Postalıyor ve günlerce gelecek yanıtı bekliyorsunuz. O
da sizin yazdığınız ve size yazılan mektup faşizmin
barikatlarını aşıp da yerine ulaşabilirse.
İspanya’daki Antifaşist Yazarlar Kurultayı
günlerinde Lorca’nın doğup şiirlerini yoğurduğu Sevilla’ya da gitmiştim. Oradan
Metin Demirtaş’a yolladığım Lorca’lı mektubumun 12 Eylül faşist sansürcülerince
içi boşaltılmıştı. Metin’e ulaşan sadece zarfıydı. Ona “Lorca’nın doğduğu ve
hayatı yüreğiyle işlediği yurdunda izini sürerken, hayatın sesini daha derinden
duydum; Lorca neden insanlığın yüreğidir ve neden faşistlerce hunharca
katledildi, daha iyi kavradım...” türü şeyler yazmıştım. Lorca görüntülü
kartlar arkasına. Metin Demirtaş’ın mektubunda ona ilettiğim zarfın boşaltılmış
olmasının acısı uğulduyor. Bu uğultu faşizme duyduğu nefretin bileğitaşı
gibidir.Nefretini derin bir kederle ve kendine özgü zerafetiyle ince ince
biliyor. Küfürsüz ama çelikten lanetiyle.
Mektupta geçen “kardeşim-Kardeşin”
sözleriyle, yine o dönem Paris’te sürgünde olan Ataol’u kastediyor.
M. Demirtaş mektuplarını genellikle
çiçeklerle ya da dizelerle süslerdi. Eğer daktilo ile yazmışsa mutlaka bir
yerlerine el yazısıyla eklemeler yapardı. Bu muktubunun sonundaki eklemeleri ‘italik’ yazdım.
Mektuba eklediğim iki fotoğraf ise Haziran
2014 tarihli. Antalya’daki o kucaklaşma onunla son kucaklaşmamızmış. Üç ay sonra yani o yılın Eylül’ünde
Akdeniz’in, Torosların ve Lorca’nın ikizi yüreği durdu.
Bu mektubuyla onu yitirişimizin birinci
yılında “SevgiHasretHasretSevgiHASRETTTT”
le anıyorum....