Genel Yayın Yönetmeni : MAKSUT KOTO Editör : ENSAR SARGIN

SAVAŞ VE KADİM FISILTI - METİN FINDIKÇI


''Ey şair öl, değerini bilelim'' ŞİİR DALI E-DERGİ


















I
Adın tedirgin eder beni
Tanrı adına dökülsen de meydanlara
Ufuk gözlerinden bir irin gibi akar
Asfalt ayaklarının altında parçalanır
Çığlık çığlığa geçer rahminden ambulanslar
Doğurduğun ölü bedenler kıyılarımıza vurur
Ah, bulunduğun yerde zaman açık bir kefendir/
Senin bu ölümlerini sevmiyorum

Tarih kokusunu yitirmiş
Deniz utanır bu beton duvarından
Son vasiyetini yazar gibi
Çocukların yüzlerinden kanatlanır güneş
Varlığın taşların bedenlerine işlenir
Sen neredeysen yeryüzü orada asılıdır gökyüzüne ve
Şiddet derisini yüzüyor paylaştırarak tüccarlarına/
Senin bu ölümlerini sevmiyorum

II
Ah şiirin üstüne biriken zamanın tozu
Boş bir odada sürgün
Nazım‘ın yazdığı kalemden damlıyorsun
Hiroşimalı bir kız çocuğun gözlerinden
Kadim masanın üstündeki şaraptan içerek düşlüyorum
Karşımda ufkun duvarı
Beni kucağına almaya hazır karanlığın
Boşluğunun bıçakları arasında çırpınırken güvercinler,
Televizyonlarda senin için okunan haberler değişmiyor
Asla! Toprağın kurak karnı yarılıyor her gün
Değişmiyor televizyonlarda okunan gerçeğin ayetleri
Tanrının surları içinde gizlenir sırlarının fotoğrafı/
Senin bu ölümlerini sevmiyorum

III
Akrep zehrini ufkun bedenine akıtıyor
Tanık oldukça havada, suda, çayırda
Denizin koynunda yeni doğmuş bir bebek gibi
Martıların çığlıklarına; 
Korku, yolda yürüyen bir yolcu 
Korku, parçalanmış bedenleri diken terzi
Korku, aynasında su olmayan
Meleklerin ve kâhinlerin kitaptan taşıdığı
İpekten surelerle süsler seni,
“Korkunun dili sözlüğün ellerinde ürperir”
Ey sevgilim kayan her yıldız için kollarını aç
Sonsuzluğun sofrasında özgürlüğün başı düştükçe/
Senin bu ölümlerini sevmiyorum

IV
Tarihin ırmağında sürüklenen melekler söyledi:
“Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?”
“Her şeyin adını öğrettim” şaşmayacak pusula-dedin,
Şaştı!
Yolundan saptı barbarlığın giysilerini giyinmiş ateşin dili
Gecenin ormanında avlanan
Şuaraları bile özendirecek bu sözlüğün yangını
Ey sevgilim,
Ufkun kapılarını demirin diliyle sürgüle/
Senin bu ölümlerini sevmiyorum

V

       Hangi tanrı büyük. Hangi müslümanın kanı. Katranın cevherine akan.
    Meçhul haritanın damarları. Sokaklar. Lambaların sıcak yüzü. Kelebek.
   Azap. Asfaltın altında Firavun’un izleri. “Şüphe yok ki Rabbimiz. Dilim
      açılmıyor. Şiir ve şuaranın adıyla. Ölü hicret. Asfaltın kültürü. Sümer.
   Babil. Başka Tanrı çağırma bu iklime bir tane yeter. Azap. Fare kapanı
 Eflatun ve Herakles mevsimi. Karanlığın ve aydınlığın bilimi aynı giysiler
içinde. Gökyüzünün ekininde: “Biz hiçbir şehir halkını onlara öğüt vermek
    üzere peygamber göndermedikçe yok etmedik”. Hezeyan. Azgın. Kan
       kırmızı dalgalardan anadan üryan çıkar tüccarların. Bahçenden çıkan
                Firavun mu? Düşler. Görür. Okur. Yazar. Gerçeğin suretlerini
                                          Amerikan tozuyla uçuşan. “Şüphe yok ki,”/
                                                           Senin bu ölümlerini sevmiyorum

VI
Bu özlemin, bu taklidin nereden geliyor-söylemeyeceğim
Ey tarihin kanlı başı. Karanlığında eridi kadınlar.
Örümcekler örse de kayalıkların ağzını-gereklidir korku için
Başlangıcın tarihi-
Şiirin çocuk zamanı ellerimde uyanır
Yolunda yürüyorum ayaklarımın altında hurafelerin vahşeti
Lanetlensem de yoktur başka yolum/
Senin bu ölümlerini sevmiyorum!